26 Aralık 2013 Perşembe

Karmaşık Zaman

Gecmise saplanip kalmakla hata mi yapiyoruz yoksa sadece gecmisin golgesinde gelecegi aramak mi bu? Daha onemlisi bilincli mi yapiyor insan bunu, yoksa icguduleriyle mi? Insan korkunca icguduleriyle hareket eder. Korkuyor muyuz gelecekten? Gecmisten ders almak gerekirken israrla niye gecmisi ariyoruz gelecegimizde? Gelecegin garantisi yok, o yuzden mi? Yasadiklarimizin var miydi ki? Oyle olduguna inandik. O yapmaz dedik. Kendi dogrumuz olmayani bile dusunmeden savunduk. Inanmak ile bilmek farkli seyler. Inandirildigimizda aradaki farki unutuyoruz. Inanmak zayiflatir insani. Yasayarak ogrenmedik mi aciyi da mutlulugu da. Dogarken agladik hepimiz. Tecrube ettikce gulmeyi ogrendik.

Insan herkesin inandigi gibi yilda bir yaslanmiyor. Hayatta bazi donum noktalari var. O noktalarin bazilari 3, bazilari 5 yil yaslandirabiliyor mesela. Buralardan sag cikmak onemli. Cikamayanlar cabuk yaslaniyor zaten.

Isin ilginc yani hicbir zaman farkedemiyoruz bu donum noktalarini. Farketseydik, donum noktamiz olamazdi zaten. Bir bakiyoruz ki; aradan 3 sene gecmis, anilar sanki dun gibi fakat sanki 5 yas daha yaslanmisiz. Bu zaman karmasasi cok ilginc. Boyle anlarda gecmisle gelecek arasinda sikisip kalmamiz bu yuzden iste. Ne gecmisten kacabiliyoruz ne de gelecege bakabiliyoruz. Ben ona karmasik zaman diyorum; simdiki zamanda gecmisi yasamak, gecmis zamandan gelecegini kurgulamak.


24 Aralık 2013 Salı

Hatıram Olsun

Biz tanrılaşmıştık bu aşk için. Zordu seni sevmek ve ben iki günde sıfırdan yepyeni bir dünya kurdum, sırf seni gönlümce sevebilmek için. Ve seni tuttuğum gibi attım o dünyanın içine. Girdiğin her yeri olduğu gibi orayı da güzelleştirdi gülüşün. Geceyi gündüzü karıştırmıştık. mekanı ezip geçmiş, zamanı unutmuştuk. Aşkın tanrısal kibriyle ölümsüzlük ve yenilmezliğin hazzıyla unutmuştuk.

Oysa zaman sinsi bir düşman gibi pusuya yatmış, bir tuzak kurmuş bekliyordu bizi. Ve biz her şarkıda, ve şiirde; ve her sevişmemizde bir nota, bir dize ve bir titreyiş daha yaklaşıyorduk o tuzağa. Her adımda artıyordu kara bir deliğin uğultusu, duyuyorduk. Aldırmadık.

Ölmedik biz, yenildik. Bizi yenebilecek tek şeye yenildik. zamana.

Belki ciddiye almadık, belki hor kullandık, belki de bile bile harcadık her saniyesini gönlümüzce. Her şeyi yaptık ama zamanı uyduramadık kendimize, inadına ters yüz ettik gündüzle geceyi. Bir daha, bir daha okuduk her bir dizeyi, heceyi.

Bizim konuşmamıza bile gerek yoktu. Bir şarkı söylerdim ben, bir şiir okurdun sen, bir şarap açardık beraber sonra... Sonra sevişirdik, göğüs kafesini delip geçerdi ellerim, kalbin avcumda atardı.

Sonra ağlardın sen... En güzel yerinde bir aşkın neden ağlardı ki bir kadın? Yaklaşan bir mağlubiyetin hüzünlü çaresizliği damlıyordu gözlerinden, görüyordum. Sezdirmedik, sızdırmadık yavaş yavaş akan kanı içimizden. Gülümseyen gözyaşlarına gizledik, gözyaşların pırıl pırıl çağlardı.

Ve bir gece aniden geldi hesap vakti. Yediğimizin, içtiğimizin, sevdiğimizin, seviştiğimizin hesabını ödeyecektik şimdi. Hesap yüklüydü belli ki. şaşırmadık ama, zira bazı aşkların bedeli büyük olurdu, oldu da.
Bedelini ödeyemeyeceğimiz sevdaya düşmezdik elbet. Birbirimizden aldığımız her öpücüğü, saçını okşarken dökülen her telde borçlandık, şimdi her kuruşunu ödeyecektik elbet.

Lakin hemen ödenip kapanacak bir hesap değildi bu. Yine de koca bir ömür vardı önümüzde. Sen üzülme, ben aldım hesabı üstüme, ödedim.

Elbet zor olacak, özleyeceksin sen de, geceleri ağlayacaksın usul usul, bazı şarkıları dinlerken için sızlayacak. En olmadık yerde durup dururken aklına geleceğim ama geçecek.
Bir müddet dinleme şarkılarımızı, şiirlerimizi okuma. Geçecek. eski bir şarkının kırık bir ezgisi gibi kalacak dilinde hatıram ve soğuk bir akşamüstü, deniz kenarında rakını içerken. Serin bir rüzgarla saçını okşayıp geçecek. Azalacak acın, hafifleyecek özlemin ve gülüşünden kopan bir damla gözyaşın, rakıma düşecek.

Hatıram olsun.

19 Aralık 2013 Perşembe

İnadına Yaşamak

Sen beni farklı bir şekilde severek hiç aşılamayacak bir eşik yarattın. Şimdi herkesi o kıyasın eşiğinden geçirmeye çalışıyor, geçemezlerse oldukları yerde bırakıp uzaklaşıyorum. 

Sen beni kimsenin anlamayacağı şekilde anlayarak bir lisan yarattın. Şimdi o lisanı konuşacak biri var mı diye etrafa bakınıyor, göremezsem sessizliğimi koruyorum.

Etrafta çok sefil görüyorum. Değer verdiği insan kontenjanını doldurup, fütursuzca "değersiz insan" avına çıkmış, karşısındakini av zannedip kuyruğunu dikerek yanıma yaklaşmaya çalışan, hissiz köpekler. Onları uzaklaştırmak için bir kurşun ben sıkıyorsam, bir tane de senin şerefine sıkıyorum. Eminim beni izlesen gurur duyardın.

Sen kimsenin yapmayacağı bir şey yaptın. insanların kendini bir reklam malzemesi olarak görüp pazarlamaya çalıştığı bir çağda, bana güzel sözlerini, güzel duygularını, şefkatini ve içi gülen gözlerini sundun. Şimdi elindeki bardağını, yavan muhabbetini, vücudunu, kibrini, dört tekerini pazarlamaya çalışan biri gördüğümde, seninle mukayese ediyorum ve yine son hızla uzaklaşıyorum oradan.

Ben senin masum sevgini aldım, ruhuma kattım. Kendimle senin sevgini birleştirip bir karışım yarattım. Şimdi yürürken, konuşurken, düşünürken, her zerremde senin kalbinden bir parça var.

Bana diğer arkadaşlarımla da vakit geçirmemi söylerdin, yapıyorum. Yanıma doğru yürüyen art niyetlilerin ardında, tüm niyetlerin ardını okuyorum. İçkinin tüm iradeleri kıracağını zanneden bir aptalın cam bardağında senin suretini görüyorum. Seni en çok, sana en zıt olanlarda görüyor, seni sen yapan farkı anlıyorum.

Şimdi beni anladın mı: ben sana zıt olandan kaçıyorum. Ondandır seni aşk hiyerarşilerinin en üstüne yerleştirişim. Diğerlerini senin kadar içten görmeyişim. 

Sabahları aynaya bakarken bir de senin gözünle bakıyorum, en değerli iltifat senin gözünden. 
Başkalarından gelen güzel laflar sahte geliyor, benim için en samimi cümleler senin sözünden.

Sen beni kimsenin sevmeyeceği kadar severek bir lisan yarattın. Ben o lisanı aldım kendime sakladım. O lisanı bilmeyen biri benimle konuşmaya çalıştığı zaman, inadına konuşmadım. İşte bu benim hep şikayet ettiğin inadım.

13 Kasım 2013 Çarşamba

Karşılıksız Aşk

Ayrildigimizda tasidigimiz yukleri birakivermenin rahatligiyla aci ceksek de iyi gelen bir seyler vardi. Tanimlayamiyorduk bunu ama vardi, sen de ben de biliyorduk. Belki bana telefonu kapat dedikce aglaman bu yuzdendi. Bir seyleri geride birakmanin heyecani ve bilinmeze yelken acmanin korkusu. O tanimsiz duygu... Bir gun bitecek sandik. Bir sabah uyanacagiz ve birbirimize kavga ede ede ogretmeye inatlastigimiz 'kendi dogrularimizla' yeni bir hayata baslayacagiz. Sandik ki gunaydin opucugunu 'dogru' olana biraktiktan sonra yanlislarimiz bir daha yakinimizdan gecmeyecek. Hayallerimizdeki degisikliklerle dolu ve en onemlisi mutlu bir hayat bekliyorduk. O kadar bahanen bu yuzdendi zaten, biliyorum. Birbirimizi o kadar uzdukten sonra bedel odemeyecegiz sandik. Farkinda degilmisiz. Su hayatimizla oduyoruz birbirimize yaptiklarimizi. Hani kizardim ya sana, nerede olursan ol bana haber vereceksin diye, tersini yapinca deli gibi kavga ederdik, simdi yasayip yasamadigini bile bilmiyorum. Ya da en yakin arkadasindan kiskanirdim seni. En yakin dediklerim arkamdan vuruyor bugun. Senin icin de ayni seyler gecerli biliyorum. Burda tek tek anlatmaya gerek yok. Hem ben bir seyi ispatlamak icin degil, yasadiklarimdan yola cikarak bir sonuca varmak icin yaziyorum. Hicbir sey karsiliksiz kalmadi gordugun gibi. Nasil en guzeli kusursuzca berbat ettiysek el ele, adim adim, an geliyor en mutlu gunumuzde ictigimiz iki bira bile hatiralar yagmurunda ansizin karsina cikiveriyor ve mutluyken yerle bir oluyorsun. Karsiliksiz kalan bir ask var sadece ortada, bunlari haketmeyen.

7 Kasım 2013 Perşembe

Yağmur

Yağmur... Her nerede olursam olayım oraya ait hissetmeme neden olan yağmur... Yine çiseliyor bir yaz günü. Sırtımda eski, siyah bir hırka, yağmurdan kaçmayı değil yağmurla konuşmayı istiyorum. Belki defalarca geçtiğim yol yine ıssız. Yağmur, bir tek yağmur var sokaklarda. Yürüyorum yağmurla birlikte. Serin değil hava ama yağmur var. Düşünüyorum. Neden insanlar her yağmurda üşümeseler de hırka giyerler? Yürüyom, her zaman kendimle baş başa kalmak istediğimde gittiğim plastik sandalyeli küçük kafede bu defa şansıma hangi masanın düşeceğini düşünerek hızlandırıyorum adımlarımı. Kalabalıklaşıyor sokak. İnsan sesleri geliyor uzaktan; sakin hayatlarını diğer insanlarınkine benzetip mahvetme hayali olan insanların sesleri... Yağmur şiddetini azaltıyor. Küçücük şehirlerinde sahte kalabalıklar yaratmaya çalışan insanlar çoğalıyor yavaş yavaş. Şekersiz bir fincan kahve söylüyorum her zaman yaptığım gibi. Bir anne çocuğuna sesleniyor o sırada: “Çok uzağa gitme sakın! Çabuk dön!” diye. Dönemediğimi hatırlıyorum bir an. Bir zamanlar ait olduğumu hissettiğim yere dönemediğimi...

Kahve geliyor ve bir yudum alıyorum önce. Acı kahvenin dilimde bıraktığı o ilk tadın keyfini çıkarıyorumçünkü biliyorum ki o ilk yudumdaki tadı almak için beklemek gerek. O ilk yudumdaki tadı vermeyecek diğerleri. Yavaş yavaş midemin yanmaya başladığını hissediyorum. Kafam düşüyor öne doğru. Islanmış saçlarımdan bir damla düşüyor masaya. Tüm hayatım gibi; sessizce...

Düşüncelerim yağmur gibi yoğunlaşıyor tekrardan.

Her gitme acıtır. Hiçbir şehir gidenin arkasından ağlamaz, üzülmez sen onu öldürmek istesen de. Yağmurlar her zaman çağırır uzaklardan...

Ruhu özgür her insan gider. Giderken bir şeyler bırakır o şehirde, o kadında, o adamda. Bir şeyi değil her şeyi bırakıp baştan başlar.

Ve gökten değil gözden yağar yağmur.

O gün de öyle yağmur yağıyordu.

Balkonun parmaklıklarına tutunmuş ben ölsem diyordum içimden. Dua eder gibi, tekrar tekrar: “Ölsem, ben ölsem...” Yaşlar akıyordu gözümden. Soluğum kesiliyordu. Göğüs kafesim kendini aşağı doğru salmak isterken başım dur diyordu, sakın yapma.

Bulutlar yıldızları gizlemeye çalışırken rüzgar içimi ürpertiyordu. Rüzgar mıydı içimi ürperten yoksa damarlarıma süzülürken canımı yakan düşüncelerin mi?
Damlalar süzülüyordu. Kimi üçüncü kattan aşağı atlıyor, kimi boynuma süzülüyordu. Ben susuyordum. Titreyen ellerime bakıp yutkunuyordum. Tıpkı az önce yaptığım gibi. Yine kahve fincanını iki elimle sıkıca tutuyor, düşürmemek için büyük çaba sarf ediyor ve başarıyordum; üstümü lekelemiyordu kahve, dudaklarımdan içime süzülüyordu.

Bedenim rüzgarla üşümeyecek kadar sıcak, yağmurun söndüremeyeceği kadar ateşliydi ve rüzgarın beni kendime getirmesini dileyecek kadar aciz, yağmurun gözyaşlarımı geçemeyeceğini bildiğimden gururluydum yine. Sessizlik içimde yankılanıyordu.

Başımı kaldırıp “Kimim ben?” diye sordum olmadık bir anda. “Ben kimim ki?” Durmuşum meğer orda geceden sabaha kadar. Her mevsim yağmurlusun sen, mevsmlerin yağmurlu. Yağacaksın hep dört mevsim ve ıslatacaksın yüzümü.

Yüzün özlemeyecek yağmuru, biliyorum.

Dönerken yağmurdaki insanları gördüm yeniden. Çoğu telaşlıydı ve kaçmaya çalışıyordu şiddetini artıran yağmurdan. Ben ise yağmurla birlikte yürüdüm. Çünkü kimileri sadece yağmurda ağlayabilir kimse farketmesin diye.

Bir Sevgiyi Kaybetmek

Kayıpların acısı, kazanmak için harcanan çabanın büyüklüğü ile artıyor.Bir de verilen uğraş sevgi içinse kalıcı izler bırakıyor içeride...
Bazen hayatımızda hikayeler yaşar,bunları her anlatışımızda bir şeyler katar ya da çıkartırız.Başımızdan geçen olaylar zamanla gerçekliğini unutup öyküye dönüşürler. öykü anlatmak da bir sanattır.İşte bu öykülerin bazılarında başrole o kadar kaptırırız ki kendimizi yaşanmamış yerlerini önceden tamamlarız sanki bir senarist gibi.Aşık olursun, çok seversin, önceki aşkların birer öykü olur.O öyküleri kendine göre anlatırsın,görmek istediğin gibi gösterirsin.Hatta öncekilerinde yaptığın hataları tekrarlamayacağını düşündüğün için yorumlarsın yaşandığı zamanlarda yapamadığın gibi. son aşk her zaman en büyük aşktır eğer diğer aşklar öykü gibi anlatılıyorsa.Bu defa sevmek gerçektir,diğerlerinde olduğu gibi hikaye değil.Sonra zamanla bir şeyin farkına varırsın; sevdiğin kişi aslında bambaşka biridir.Ama o anda yaşadığın için bir öykü değil gerçektir olanlar.Aslında defalarca geçmiştir başından aynı olaylar, aynı acı, aynı zorluk, aynı huzursuzluk.Ama bu defa hepsinden gerçek,hepsinden başkadır yaşayana göre.
Aşık olduğun insanı değiştirmeye çalışmak kadar bir aşkı yıpratacak hiçbir şey yoktur.kocaman bir risktir bu aslında.bilirsin ki değişmezse bu sevgiyi kaybedeceksin,çok yaralanacaksın.Ama yine de denersin bir ümit. en kötü yanı ise çaresizliktir.Yapacak hiçbir şeyin olmaması.denersin değiştirmeyi sana uymayan şeyleri.elinden geleni yaparsın ama sonucunda hiçbir şey elde edemezsin.Sadece sevgin yıpranır, sen yıpranırsın, aşık olduğun yıpranır. sana çok mantıklı gelen şeyler ona mantıklı gelmez, seni kırdığını söylediğin şeyleri yapmaya devam eder, sana böyle davranmasının seni ne kadar çok yaraladığını söylersin anlam veremez. kör gibidir karşındaki, sağır gibi, anlamıyor gibidir...Ne söylesen, ne anlatsan, ne yapsan boşunadır. değişmeyecektir senin için yanlış olan şeyler. etrafına bakarsın acaba ben mi yanlış yapıyorum diye, yalnız hissedersin kendini. en çok sevdiğin, en çok aşık olduğun adım adım, yavaş yavaş kopuyordur senden. deliler gibi istediğin halde, en baştaki o güzel ve kusursuz zamanlarınızda olduğu gibi yaşamak istediğin halde asla o öyküyü bir daha yaşayamayacak olduğunu bilmek ezer altında seni. gözlerini daldırıp düşünürsün saatlerce. ama hiçbir şey geçmez aklından. ne bir kelime ne bir resim. çaresizlikdir işte bu...Kaybetmek istemediğini kaybetmek üzere olduğunu bilmek ve yapacak hiçbir şeyinin olmaması. "bitsin" de diyemezsin "bitmesin" de. seyredalar, izlersin sadece olanları. boğazına düğümlenir biçarelik, gözleri dolar, için sıkılır.Hep güzel anlar gelir aklına ve başlarsın öykünün yazılmamış yerlerini tamamlamaya. birden bire çıkıp karşına "seni öyle çok seviyorum ki ne istersen yapmaya hazırım, seni kaybedemem" demesini hayal edersin. bu hayaller eşlik eder sana ellerin kolların bağlıyken sevginin kaybolmasını izlemene. çünkü göremezsin hayallerin dışındakileri, gerçeği... bittiği gerçeğini!
bi dakka...

Kabullenmesi güç acılardan. konduramadığından mütevellit idrak etmesi zaman alanlardan...
Düşün ki; bir ilişkin var süregelen uzun kısa farketmez. seviyorsunuz birbirinizi. herkesin aşkı kendisine güzeldir ya, öyle anlatılmaz bir aşk sizinkisi. hani nasıl bilirsin sevidiğini ama söylensin istersin. "seni seviyorum" dendikçe daha bir inanırsın sevdiğine. öyle ya bilmek yetmez bazen, söylenmeli akıldan geçen yürekte hissedilen...
Aşklar bir anda, bir görüşte, ilk bakışta başlar belki ama bitişler her daim yavaş ve sancılı olur kanımca. önceleri anlamazsın, sonraları farkeder kabullenmezsin ya da. kendini ikna etmeye çabalar, bu sevginin bitebilme ihtimalini getirmeye korkarsın aklına.
Hazmetmesi güç bunu. her babayiğidin harcı değil. hadise "anlaşamadık bitti gitti" değil çünkü. sen yoluna ben yoluma diye bir şey yok. eskiden inandıkların ile şimdi düşündüklerin çelişirse birbiriyle vay haline.
Dikkatini çekerim olay karşındakinin senden soğuması ve senin onu hala ilk günkü gibi seviyor olman değil. böyle de olabilir tabi ancak benim bahsettiğim iki kişinin birbirinden uzaklaşması... birlikteyken, alışmışken, geçmişte birbirinden ayrı bir gün dahi geçirebileceğine ihtimal vermezken.
İstemesen de değişir bir şeyler bir vakit sonra ama aylar ama yıllar sonra... bir şeyler eksilir işte. ekleyeceğine daha güzel günler, geçmişini özleyerek sermayeni tüketirsin sen. tanıdığın adam değildir artık karşındaki, geceleri yattığında düşündüğün adam gene o'dur belki ama özlediklerin geçmişte yaşadıklarınızdır artık. yarına dair bir umut ve hayal beslemezsin içinde. tükenmiş olma ihtimalini kabullenmedikçe daha bir tüketirsiniz sonra birbirinizi.
Konuşacak şey bulamazsınız belki, mücadele etmek için bir sebep yaratamazsınız artık. yaparız dediğiniz her şeyi erteler, birbirinizle ilgili şeyleri daha az merak eder olursunuz. "sevdiğim adam bu muydu" derken kendinizin de artık karşınızdakinin düşlediği kişi olmadığını anlarsınız ama. gene de zordur bunları kabullenmek ve sindirmek.
Birbirinize verdiğiniz birçok sözü artık tutamadığınızı gördükçe öfkelenmez aksine daha çok üzülürsünüz. çünkü bilirsiniz ki, sevmeyi sevilmeyi siz onunla öğrenmişsinizdir. seven adam ne yapar onunla yaşarak görmüşsünüzdür. ondan sebep farkedersiniz sevgi tükendiğinde neler gelir başa. seven adam ne yapmaz bunları öğrenirsiniz sonra.
Demem o ki geçmişi özleyerek geçer bir süre. halletmeye niyetlenikçe daha bir karışır konuşulan mevzular. bir tartışma başka bir tartışmaya vesile olur onu da geç sessizleşirsiniz zamanla. gözler, eller uzaklaşır birbirinden.
Cesaret de edemezsiniz ayrılmaya. pişman olmaktan korkar, bunun atlatabileceğiniz bir dönem olmasını dilersiniz içinizden. ancak bir kere uzaklaştı mı gönüller, çarpmaz o kalp bir daha bir diğeri için.
Artık farketsen de bittiğini, istersin desin karşınızdaki: "her şey bitti". öyle ya bilmek yetmez bazen, söylenmeli akıldan geçen, yürekte hissedilen... ondan sonra anlarsın sen. giden belki bu sözden sonra gider ama sevgi ondan da önce gitmiştir zaten.
Eski sevgilinin sevgisini kaybetmek çok kötüdür. * iyi yada kötü tüm yaşanmışlıkların üstüne sevginin kaybolması iki tarafada haksızlık daha da önemlisi saygısızlıktır. * ideal olanı işi güzel bir arkadaşlığa çevirmektir. *
Kendi sevginizi kaybetmek mi yoksa bir başkasının size olan sevgisini kaybetmek mi daha acıdır? sorunsalını akla getiren durumdur. ikisi de uzun vade de unutulur. yeni hayatlar kurulur, yeni sevgiler bulunur. asıl acı veren, çırpındığınız,çabaladığınız halde bir başkasının sevgisini kazanamamaktır.
Adı konmamış ayrılıkların başlıca sebebi. bitmiş ilişkilerin neticesi.
Yanyana olup kendini yalnız hissetmek, yalnız olduğunda onun varlığını özlememek... geleceğe dair daha az hayal kurmak geçmişteki hoş anıları düşünerek daha fazla vakit harcamak. avunmak için sebepler yaratmak ama o sebeplere kendini inandıramamak... herkesten çok ona güvenmek, bir şeyler bittiğinde kendine olan güvenini kaybetmek, savunduklarınla eleştirdiklerini karıştırmak emin olamamanın da verdiği bir huzursuzlukla ne yapacağını şaşırmak. artık bilinmesi mühim olmayan birçok soruya yanıt bulma arzusu, buna karşın hiç konuşmama tercihi. boşluk hissi, doldurma mecburiyetiyle yapılan bir dolu hata; akabinde pişmanlık öncesinde öfke. kabulleneme, hazmedememe, inat, çoğu zaman kırgınlık belki ayrılık ama akabinde özlem öncesinde üzüntü. neden ler nasıl lar akabinde umursamazlık öncesinde uykusuz geceler. karşıt birçok hissi birarada yaşamak "ne hissediyorsun" diye soranlara verecek bir yanıtı olmamak. eski artı hesaplarına girmek, iyi yönlerini görmeye çabalamak. en fenası verebileceğin onlarca tepki varken bir dolu şeye tepkisiz kalmak. geçmişine baktığında onu özlemek geleceği düşündüğünde yanında olmamasını dilemek budur bence bir sevgiyi kaybetmek.
Koyver gitsinin başlangıcıdır...
Ömürden gidecek faydalı anların parçasıdır.
Sevgiye boğulmuş, defalarca kırdığı kalpten hiç çıkarılmamış, her defasında kucaklanmış insanların akıllarının ucuna gelmeyen büyük kayıp. akıllarına gelmeyen, başlarına geldiğinde, çok zor bulunan, dünyayı verseler alamayacakları bir duyguyu kaybettiklerini anlayacaklar dersek, yalan olur belki. sevginin değerini bilen, zaten kaybetme korkusunu içinde taşır. o sevgiyi kaybettiğine üzülmesi de sadece bencilliğindendir. hak etmediği şey elinden gitmiştir oysa.
Bir konul sindirmisam şarkısında özetlenen ve simgelenen bir olay.
Susmakdır , ağlayamamamaktır , kıyamayıp sesini çıkaramamaktır , sonra bir ümitle yaşamaya devam etmekdir , hala deli gibi sevmekdir ...
Kaybettiğin sevgi ile birlikte kendinden, etinden, ruhundan, gülüşünden de bir parça kaybetmektir. sevgi tekrar çoğalabilen, kendini tamir edebilen bir şey değil insanda. her gidiş ile azalır sevgi, size geri dönmez, orada kalır, onda kalır. bir parça daha bırakırsınız ve azalırsınız. birgün tekrar seviyorum dediğinizde asla bir önceki şiddette olamaz çünkü eksiktir bir öncekinden, çünkü bir parçanızı kaybetmişsinizdir daha önce.
bonusu zakkum'dan geliyor;her birliktelik, kalbinin emzirecegi bir yeni bebektir.
önce emeklemeyi, sonra yürümeyi öğretmen gerekir..kalbindeki sütü tuketmediler mi ? Bezen hiç başlamamasi, bir gün bitmesinden iyidir..
yilgin ve yikik günler yasamak, her ezgiyi umutsuzluga, ayriliga yorup kisa araliklarla 'gitme' diyerek aglamaktir. sancili yorgunluk, birakip gitmesi degildir, bilirsin ki giden sevgisini de alip götürür. zaman ilac degil ögütücü islevi görür. sen yalnizligi ve giden sevgiyi ararken bir zamanlar sana ait olan sevgi cürür, cürütülür. gecelerin ne kadar uzun oldugunun farkina varirsin. sözün bittigi yerdesindir artik.
Bir sevgiyi kaybetmek, bir cift gözü bir daha görememektir.

Son bakıştan ötesinin ayrıntı kalmasıdır hayatta. kıvranmaktır geri alınamayan saatlerin tıkırtısında.


2 Ekim 2013 Çarşamba

Zamanı İyi Kullanmak

Zaman teriminin kendisi gibi zamanı iyi kullanmak da düşünülenin aksine görecelidir. İnsanlar zamanı iyi kullanmak dendiğinde "etkili yollar,yöntemler,ipuçları" gibi bir sürü madde sıralıyorlar. Bunun hakkında yazılmış onlarca kitap,dergi ve makaleler var. Tam da çağımıza uygun, insan odakli değil de iş odaklı bir yaklaşım. Bütün bunlara göre ben en son zamanı iyi kullandığımda, sınavı yarım saat önce bitirip istediğim hiçbir okulu kazanamamıştım. Zamanı iyi kullanmak asla sadece "20 madde" değildir.  Hasta bir yakınının doktorun biçtiği kalan ömrünü beklemektir yanında mesela çaresizce. Onunla geçirdiğin her dakikanın bir süre sonra onunla birlikte bu dünyadan silineceğini bilerek, en ufak anı değerlendirmektir. Giden otobüsün yanında, -4 derecede, camdaki silüet kaybolana kadar durmaktır üşümeyerek, son saniyeye kadar. Uykunu kaçıran hayaletlerle gece başbaşa kaldığında gün ışığını beklemektir her dakikayı bir yıl gibi hissederek.. Bazen unutmayı beklemektir yıllarca, hayal kırıklarının ardından. O kitaplarda yazanın aksine "zamanı iyi kullanmak hiçbir şeyi düzeltmez ,daha beter de etmez. Zamandan bağımsız şeyler var oturup bir sigara daha yakmaktan başka elinden bir şey gelmeyen. Hatıralardan dolayı değil, yakının öleceği için değil, uzun bir süre onu göremeyecek olmandan değil, 21 yaşında olduğun için değil; öyle olması gerektiği için." Buna çözüm bulan 20 maddelik bir kitap çıktığında ilk ben alacağım.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Bilinmeyenlerimiz Üzerine

Ayrildigimizdan beri sadece iki kez ugradim Eskisehir'e. Neyle karsilasacagimi bilmedigimden. Ilk gelisim daha sanciliydi ilk ayriligimiz gibi. Sonradan ayrilip baristikca alisiyorsun. Caresiz kabullenmislik. Mesaj attım arkadaşlara. Bunca olandan sonra deli misin dediler. Hayır aşığım dedim, daha kötü. Diğerinde hiç değilse mutlusun.

Garajdan yalniz ciktim ilk kez. Anilarin oldugu yerlere bakmamaya calisacaktim, inerken oyle planlamistim. Sana karsi ne dusunup hayal ettiysem tersinin olacagini henuz idrak edememistim. Oyle bir yer olmadigini inince farkettim. Gozlerim kapali ciktim oradan.

Ayrilik gelip cattiginda insanin tum dunyasi tersine donuyor. Her sey, her duygu karsitlariyla yer degisirmeye basliyor. Mutluluk-huzun, gulmek-aglamak, umutlar-hayal kirikliklari... Insan dunyasi boyle degisince dogal olarak dis dunyadan da degisiklikler bekliyor. Iste ben de oyle bir degisiklik aradim o gün. Yazhanedekilerin yuzune dikkatle baktim. En ufak bir degisiklik, bir yaslanma belirtisi yoktu. Oysa beni iste tam orada optugunun uzerinden yillar gecmis gibi ama kimse yaslanmamis. Belki ruhum bir tek. Eskisi gibi kaldiramiyorum her seyi. Ya da eskiden beni sasirtip dehsete dusuren seyler artık normal geliyor. Bir kabullenis miydi bu yoksa her seye, herkese bir isyan mi, inan simdi bile bilmiyorum. Her şey nasıl bıraktıysam öyleydi işte. İnsanın yüzüne bıçak gibi çarpan ayazı aynı. Akbil aynı, vedalaşma öncesi saatin gelmesini beklediğimiz küçük cafe, kaçamaklarımızın durağı Kentpark aynı. Tramvay bile ayni. Ayni renk, ayni anonslar... Acaba sen de aynı miydin? Hiç sanmıyorum. Aşk değiştiriyor insanı, hele daha başlarıysa... Ne kadar değişirsen değiş bende hep aynı kalacaksın. Bir gün adresin, bir gün kilon, belki çok sevdiğim sarı saçların bile değişecek fakat ben seni hep bu tramvay durağında son gördüğümde yüzüme bakamayıp ağlarken hatırlayacağım. Zihnimde kalan diğer hallerin hep bundan şekillencek. Belki sevinebilirsin buna onca şeyden sonra, bilmiyorum.

Tramvayda her koltukta baska bir ben, omzuna basina yaslamis yahut yol alirken sessizce seni izlemekle mesguldü. Sen yine o çocuk çekingenliğinde okşuyordun saçlarımı. Hayaletlerini geride bırakıp adalarda indim. Gozum seninle ilk yemek yedigimiz yeri aradi hemen. Anilar bu kez net degildi. Hesabi israrla odememi hatirladim sadece. Amacsizca yurudum defalarca orada. Seversin orada yurumeyi, her gecen sari sacliya dikkatlice baktim, belki sensindir diye. Gorseydim ne yapacagimi bile bilmiyordum. Belki sadece bakardim yuzune ama tek kelime konusamazdik sanirim. Olsun, aradan yillar gecse de konusmadan da anlasiriz biz. Hem kelimelerle vakit kaybetmeye ne gerek var. Gozlerden daha samimi degiller hicbir zaman. Belki bu yuzden ayrilirken yuzume bakamadin.

Ac bedenim bu kadar duygusal yuku daha fazla kaldiramadi ve yemek yiyemeyecegimi bildigimden bir seyler icmek icin seninle oturmadigimiz bir cafe aradim. Bulmam yarim saat surdu. Cay iyi gelmisti. Etraftaki ciftlere bakıp uzuldum biraz. Mutluluklarina mi yoksa cogunun sonunun bize benzeyecegine mi onu da bilmiyorum. Sana benzeyen biri gecti yanında arkadaslariyla. Sari sacliyi sen, duz ve uzun olani Ecenur sandim. Bir kalkisim var masadan, Fenerbahce gol attiginda daha oyle sevinmedim ben. Hesabı hızlıca ödemeye çalışarak çıktım oradan. Ciktigimda oyle bir pesinden kosusum var, cocukken yerden yuksek oynarken hiç oyle kosmadim ben. Ben parayı ödeyip çıkana kadar gitmişti(n). Sen miydin, bilmiyorum. Bu da bizim cevapsiz sorularimizdan biri olacak. Sen olsan ne degisirdi onu da bilmiyorum. Her seyi bir süreliğine unutup, oturup bir cay icer miydik birlikte? Hayatinin en büyük sirlarini paylasmis bedenlerin oturup cay esliginde bir sohbet edememesi ne kotu. Bu kadar nefret etmemek lazim. Bu kadar nefret edilmeyi haketmemek lazim belki de, onu da bilmiyorum.

Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini

Daha yeni unutuyordum seni. Sigaraya baslamamistim. Gunde en az 5 kere aklima geliyordun olur olmadik. Evet sayiyordum. Tipki seni eve birakirken adimlarimizi saydigim gibi. Icinde sen olan her sey beni hala alakadar ediyordu. Babamla aram yeni yeni iyilesiyordu. Asik olunca her seyi, herkesi bir kenara birakiyor insan. Iki tarafda birbirinin deger verdiklerini yok etmeye calisiyor ve genelde basarili oluyor. Belki bu yuzden. Bir hayatim oldugunun yeni yeni farkina variyordum. En boktanindan hem de. Yarim kalmis hayallerimizi tamamlamaya calisiyordum. Yine de senden baskasiyla olmuyordu ama. Basrol oyuncusu sendin hep onceden oldugu gibi. Barismanin 89 (bunu saymadim) turlusunu dusunup de hayal kirikligina ugramamistim ama henuz, ona daha vardi. Sarhoslukla cakirkeyif olmak arasindaki kucuk farkta gibiydim. Yuzunu unutmamistim. Beddualarin da beni unutmamis olacak ki her gece uykumda cezalandiriliyordum sen tarafindan. Zeki Muren dinledigim oluyordu. Arkadaslarla biradan cok raki icmeye baslamistik. Sen de vardin masada dorduncu bardaktan sonra. Insanlara daha samimiydim. Kadinlari daha cok seviyordum. Abartmayi seversin, cok dediysem o kadar da degil. Henuz dort kez haftalik iliskiler yasayip ayrilmamis, iki kez de reddedilmemistim. Onlar cok sonra oldu. Hatiralara da saygimi yitirdigim zaman. Sonra ne olduysa o gece oldu. Iciyorduk yine biz bize. Murat'in lisedeki haliyle dalga geciyorduk gulerek. O zaman farkettim uzun sure sonra icten gulebildigimi. 6. bardak oldu ve sen gelmedin. Nasil da telas yapmistim. Seni arayan cocuksu halimi dun gibi hatirliyorum. Ilk bulusmamizdaki aptal ben iste, oyle dusun anlarsin. O gece ruyamda da seni aradim ona da gelmedin. Hatiralar; dusundukce raki sofrasinda anlattigim sekilde yasanmamaislar gibi geldi. Bir bosluk gibi hissettim kendimi. Buyudukce buyudu ve beni de icine aldi. Hani korkuyorum dediginde soylerdim hep "Bosver, beni bir tek senden sonra olmek korkutuyor." diye o gece o boslugun beni oldurmesinden korktum. Ve ben o gecenin sabahinda icimde oldurdum seni. Daha once defalarca denemis fakat ben elimde bicakla, arkanda beklerken hep filmlerdeki gibi tam zamaninda guzel yuzunu donmustun bana. Yuzunu unutmustum o gece. Yine de kiyamadim sana, ayrildigimizda olse uzulmem diyordum Murat'a ama oturup arkandan agladim. Oysa herkes oldurur sevdigini. 

19 Haziran 2013 Çarşamba

Mutsuzluk, Aniden...

Bir şarkının notalarında, bir kadehte belki ya da bir parfüm kokusunda birden, beklenmedik bir anda çıkar karşına. Yüzünü bile hatırlayamazsın oysa. Saf acıdır hatırladığın, hissettiğin. O an ne yapsan kurtulamazsın o acıdan işte. Yaşanmalıdır geçmesi için aylar, yıllar öncesinden olduğu gibi. Her acıda bir adım daha umutsuzluk... Çaresizlik belki. Oysa iki beden çoktan çıkmıştır birbirinin hayatından. Hatıraları kalmıştır geriye, onlar acıtır. En derine gömsen de, bir anı yağmurunda toprak üstüne çıkarlar. Kimisine toprak bile bulaşmamıştır, yepyeni durur karşında. Kimisini ise hatırlamak için üzerindeki toprağı atman gerekir ama yine de hatırlarsın bir şekilde. Hatırladıkların asla aşık olduğun kişinin değildir aslında, senin aşıkken hayal ettiğin, zihninde kurguladığın kişinindir. Onun kurguladığın gibi olmadığını anlamak canını yakar. Biraz biraz anlarsın her seferinde, birden olmaz. Sen hatıraları kazdıkça, üstünü örterler, boğulursun.  Öyle aniden geldiği gibi aniden gitmez bu mutsuzluk. Gelecek hiç gelmeyecek, geçmiş hiç geçmeyecek gibidir. Konuşmak ister konuşamaz, ağlamak ister belki biraz da gururundan ağlayamazsın. Yine de özlem duyarsın geçmişe. Hani şu şekilde:

"Gözlerimi açsam da sen çıksan karşıma.
 Gel beni azad et, kayboldum karanlıkta."

Aniden ortaya çıkıp seni bu hale getiren odur fakat sen mutsuzluğunda yanında yine onu istersin. Böyle bir şeydir işte. Mantık yok. Sadece mutsuzluk ve hüzün var.

Dinlediğin bir şarkıdır belki ama düşündüklerin, hatırladıkların onlarcadır.

Orda olsun istersin. Beş dakikalığına da olsa, sarılayım bi', kokusunu hatırlayayım dersin. Gelsin işte, aniden...

Sen gözyaşlarını silerken gelir...
Müziğin notalarında kaybolmuşken,
Rüzgarda savrulan saçlarının kokusunu hatırlamaya çalışırken,
Biraz sarhoş ve yapayalnızken,
Özlemle gelir ve acıyla.
Mutsuzluk, aniden...


Yazmaya Başlarken

Bazen sadece yazmak istersiniz. Sözcükler tek dostunuz, kağıt tek sırdaşınız olur. Yazarsınız, çünkü bilirsiniz ki kağıttan başka sizi anlayacak yoktur. Zaten anlasın da istemezsiniz. Bir rahatlamadır yazmak sizin için.

Yıllardır yazılarımı kağıda döktüm ve çoğunu kimseyle paylaşmadım. İstemediğimden değil, anlayacaklarını düşünmediğim için... Baştan uyarayım; burası benim içimi kustuğum yer olacak ve öyle güzel, mutluluk dolu yazılar bekleme benden. Mutluluğu tam anlamıyla yaşamayalı uzun zaman oldu. Hep eksile eksile vardı o benim için. Birine adanmış, bir mektup samimiyetiyle ve yazarken yaşanmış fakat bir şeylerin farkına geç varıldığında yazılmış yazılar olacak çoğu. Ben onlara gönderilmemiş mektup diyorum ve hiçbir zaman da gönderilmeyecek olan...