19 Haziran 2013 Çarşamba

Mutsuzluk, Aniden...

Bir şarkının notalarında, bir kadehte belki ya da bir parfüm kokusunda birden, beklenmedik bir anda çıkar karşına. Yüzünü bile hatırlayamazsın oysa. Saf acıdır hatırladığın, hissettiğin. O an ne yapsan kurtulamazsın o acıdan işte. Yaşanmalıdır geçmesi için aylar, yıllar öncesinden olduğu gibi. Her acıda bir adım daha umutsuzluk... Çaresizlik belki. Oysa iki beden çoktan çıkmıştır birbirinin hayatından. Hatıraları kalmıştır geriye, onlar acıtır. En derine gömsen de, bir anı yağmurunda toprak üstüne çıkarlar. Kimisine toprak bile bulaşmamıştır, yepyeni durur karşında. Kimisini ise hatırlamak için üzerindeki toprağı atman gerekir ama yine de hatırlarsın bir şekilde. Hatırladıkların asla aşık olduğun kişinin değildir aslında, senin aşıkken hayal ettiğin, zihninde kurguladığın kişinindir. Onun kurguladığın gibi olmadığını anlamak canını yakar. Biraz biraz anlarsın her seferinde, birden olmaz. Sen hatıraları kazdıkça, üstünü örterler, boğulursun.  Öyle aniden geldiği gibi aniden gitmez bu mutsuzluk. Gelecek hiç gelmeyecek, geçmiş hiç geçmeyecek gibidir. Konuşmak ister konuşamaz, ağlamak ister belki biraz da gururundan ağlayamazsın. Yine de özlem duyarsın geçmişe. Hani şu şekilde:

"Gözlerimi açsam da sen çıksan karşıma.
 Gel beni azad et, kayboldum karanlıkta."

Aniden ortaya çıkıp seni bu hale getiren odur fakat sen mutsuzluğunda yanında yine onu istersin. Böyle bir şeydir işte. Mantık yok. Sadece mutsuzluk ve hüzün var.

Dinlediğin bir şarkıdır belki ama düşündüklerin, hatırladıkların onlarcadır.

Orda olsun istersin. Beş dakikalığına da olsa, sarılayım bi', kokusunu hatırlayayım dersin. Gelsin işte, aniden...

Sen gözyaşlarını silerken gelir...
Müziğin notalarında kaybolmuşken,
Rüzgarda savrulan saçlarının kokusunu hatırlamaya çalışırken,
Biraz sarhoş ve yapayalnızken,
Özlemle gelir ve acıyla.
Mutsuzluk, aniden...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder