26 Aralık 2013 Perşembe

Karmaşık Zaman

Gecmise saplanip kalmakla hata mi yapiyoruz yoksa sadece gecmisin golgesinde gelecegi aramak mi bu? Daha onemlisi bilincli mi yapiyor insan bunu, yoksa icguduleriyle mi? Insan korkunca icguduleriyle hareket eder. Korkuyor muyuz gelecekten? Gecmisten ders almak gerekirken israrla niye gecmisi ariyoruz gelecegimizde? Gelecegin garantisi yok, o yuzden mi? Yasadiklarimizin var miydi ki? Oyle olduguna inandik. O yapmaz dedik. Kendi dogrumuz olmayani bile dusunmeden savunduk. Inanmak ile bilmek farkli seyler. Inandirildigimizda aradaki farki unutuyoruz. Inanmak zayiflatir insani. Yasayarak ogrenmedik mi aciyi da mutlulugu da. Dogarken agladik hepimiz. Tecrube ettikce gulmeyi ogrendik.

Insan herkesin inandigi gibi yilda bir yaslanmiyor. Hayatta bazi donum noktalari var. O noktalarin bazilari 3, bazilari 5 yil yaslandirabiliyor mesela. Buralardan sag cikmak onemli. Cikamayanlar cabuk yaslaniyor zaten.

Isin ilginc yani hicbir zaman farkedemiyoruz bu donum noktalarini. Farketseydik, donum noktamiz olamazdi zaten. Bir bakiyoruz ki; aradan 3 sene gecmis, anilar sanki dun gibi fakat sanki 5 yas daha yaslanmisiz. Bu zaman karmasasi cok ilginc. Boyle anlarda gecmisle gelecek arasinda sikisip kalmamiz bu yuzden iste. Ne gecmisten kacabiliyoruz ne de gelecege bakabiliyoruz. Ben ona karmasik zaman diyorum; simdiki zamanda gecmisi yasamak, gecmis zamandan gelecegini kurgulamak.


24 Aralık 2013 Salı

Hatıram Olsun

Biz tanrılaşmıştık bu aşk için. Zordu seni sevmek ve ben iki günde sıfırdan yepyeni bir dünya kurdum, sırf seni gönlümce sevebilmek için. Ve seni tuttuğum gibi attım o dünyanın içine. Girdiğin her yeri olduğu gibi orayı da güzelleştirdi gülüşün. Geceyi gündüzü karıştırmıştık. mekanı ezip geçmiş, zamanı unutmuştuk. Aşkın tanrısal kibriyle ölümsüzlük ve yenilmezliğin hazzıyla unutmuştuk.

Oysa zaman sinsi bir düşman gibi pusuya yatmış, bir tuzak kurmuş bekliyordu bizi. Ve biz her şarkıda, ve şiirde; ve her sevişmemizde bir nota, bir dize ve bir titreyiş daha yaklaşıyorduk o tuzağa. Her adımda artıyordu kara bir deliğin uğultusu, duyuyorduk. Aldırmadık.

Ölmedik biz, yenildik. Bizi yenebilecek tek şeye yenildik. zamana.

Belki ciddiye almadık, belki hor kullandık, belki de bile bile harcadık her saniyesini gönlümüzce. Her şeyi yaptık ama zamanı uyduramadık kendimize, inadına ters yüz ettik gündüzle geceyi. Bir daha, bir daha okuduk her bir dizeyi, heceyi.

Bizim konuşmamıza bile gerek yoktu. Bir şarkı söylerdim ben, bir şiir okurdun sen, bir şarap açardık beraber sonra... Sonra sevişirdik, göğüs kafesini delip geçerdi ellerim, kalbin avcumda atardı.

Sonra ağlardın sen... En güzel yerinde bir aşkın neden ağlardı ki bir kadın? Yaklaşan bir mağlubiyetin hüzünlü çaresizliği damlıyordu gözlerinden, görüyordum. Sezdirmedik, sızdırmadık yavaş yavaş akan kanı içimizden. Gülümseyen gözyaşlarına gizledik, gözyaşların pırıl pırıl çağlardı.

Ve bir gece aniden geldi hesap vakti. Yediğimizin, içtiğimizin, sevdiğimizin, seviştiğimizin hesabını ödeyecektik şimdi. Hesap yüklüydü belli ki. şaşırmadık ama, zira bazı aşkların bedeli büyük olurdu, oldu da.
Bedelini ödeyemeyeceğimiz sevdaya düşmezdik elbet. Birbirimizden aldığımız her öpücüğü, saçını okşarken dökülen her telde borçlandık, şimdi her kuruşunu ödeyecektik elbet.

Lakin hemen ödenip kapanacak bir hesap değildi bu. Yine de koca bir ömür vardı önümüzde. Sen üzülme, ben aldım hesabı üstüme, ödedim.

Elbet zor olacak, özleyeceksin sen de, geceleri ağlayacaksın usul usul, bazı şarkıları dinlerken için sızlayacak. En olmadık yerde durup dururken aklına geleceğim ama geçecek.
Bir müddet dinleme şarkılarımızı, şiirlerimizi okuma. Geçecek. eski bir şarkının kırık bir ezgisi gibi kalacak dilinde hatıram ve soğuk bir akşamüstü, deniz kenarında rakını içerken. Serin bir rüzgarla saçını okşayıp geçecek. Azalacak acın, hafifleyecek özlemin ve gülüşünden kopan bir damla gözyaşın, rakıma düşecek.

Hatıram olsun.

19 Aralık 2013 Perşembe

İnadına Yaşamak

Sen beni farklı bir şekilde severek hiç aşılamayacak bir eşik yarattın. Şimdi herkesi o kıyasın eşiğinden geçirmeye çalışıyor, geçemezlerse oldukları yerde bırakıp uzaklaşıyorum. 

Sen beni kimsenin anlamayacağı şekilde anlayarak bir lisan yarattın. Şimdi o lisanı konuşacak biri var mı diye etrafa bakınıyor, göremezsem sessizliğimi koruyorum.

Etrafta çok sefil görüyorum. Değer verdiği insan kontenjanını doldurup, fütursuzca "değersiz insan" avına çıkmış, karşısındakini av zannedip kuyruğunu dikerek yanıma yaklaşmaya çalışan, hissiz köpekler. Onları uzaklaştırmak için bir kurşun ben sıkıyorsam, bir tane de senin şerefine sıkıyorum. Eminim beni izlesen gurur duyardın.

Sen kimsenin yapmayacağı bir şey yaptın. insanların kendini bir reklam malzemesi olarak görüp pazarlamaya çalıştığı bir çağda, bana güzel sözlerini, güzel duygularını, şefkatini ve içi gülen gözlerini sundun. Şimdi elindeki bardağını, yavan muhabbetini, vücudunu, kibrini, dört tekerini pazarlamaya çalışan biri gördüğümde, seninle mukayese ediyorum ve yine son hızla uzaklaşıyorum oradan.

Ben senin masum sevgini aldım, ruhuma kattım. Kendimle senin sevgini birleştirip bir karışım yarattım. Şimdi yürürken, konuşurken, düşünürken, her zerremde senin kalbinden bir parça var.

Bana diğer arkadaşlarımla da vakit geçirmemi söylerdin, yapıyorum. Yanıma doğru yürüyen art niyetlilerin ardında, tüm niyetlerin ardını okuyorum. İçkinin tüm iradeleri kıracağını zanneden bir aptalın cam bardağında senin suretini görüyorum. Seni en çok, sana en zıt olanlarda görüyor, seni sen yapan farkı anlıyorum.

Şimdi beni anladın mı: ben sana zıt olandan kaçıyorum. Ondandır seni aşk hiyerarşilerinin en üstüne yerleştirişim. Diğerlerini senin kadar içten görmeyişim. 

Sabahları aynaya bakarken bir de senin gözünle bakıyorum, en değerli iltifat senin gözünden. 
Başkalarından gelen güzel laflar sahte geliyor, benim için en samimi cümleler senin sözünden.

Sen beni kimsenin sevmeyeceği kadar severek bir lisan yarattın. Ben o lisanı aldım kendime sakladım. O lisanı bilmeyen biri benimle konuşmaya çalıştığı zaman, inadına konuşmadım. İşte bu benim hep şikayet ettiğin inadım.